Çarşı üzerine (3)

8 Temmuz 2008 Salı

“Evet bazen güç senin dışında senin eline geçer o anlarda ya iktidar ve gücün şevkine kapılır yüzüğü kullanmaya başlarsın ya da, bence doğru olan, ondan uzaklaşır daha objektif daha içten bakmaya çalışırsın.

Ben ikincisini tercih edenlerden olduğumu düşünüyorum.. :Çünkü güç ve iktidar aynı zamanda sorumluluk demektir de ve onun altına girmek de hayatını bir başka hale çevirmeyi gerektirir.. en azından kendi adıma bunu istediğimi sanmıyorum.. Maçın ertesi günü ev kirası.. okul harçlığı.. ekmek parası v.s. peşine düşenlerin hayatlarını tribüne veya çarşıya adamaya şansı yoktur..!”

Söylemler bu yöne doğru kaydığında farkettim ki ortada, ben ve sanırım benim gibi ortamdan fiziki uzaklıkları olan arkadaşların farkında olamadığı başka bir mesele var. İktidar meselesi...

Kendi efkarımca Çarşı’nın yapısal özellikleri, sevk ve idaresi, ilkelerinin tesbiti ve yönlendirilmesi ile mücadele pratiklerinin, bunun hiyerarşisinin, tamamen –en azından benim- dışımda cereyan eden hususlar olduğunun bilincindeyim. Bu zor ve çetrefil yolda verilen mücadeleyi saygı, sevgi ve hayranlıkla izlemekteyim. Kendimi dahil hissettiğim ya da hissetmeyi arzu ettiğim durum ise sadece ve sadece mücadelenin özü ve felsefesidir. Kendi adıma sahip olmak ya da dahil olmak gibi bir kaygı taşımamakta , Çarşı’nın popülaritesinin kuyruğunda organik bir kıl olma çabam da bulunmamaktadır. Benim gibi düşünen sayısız arkadaşımın da bu yönde düşündüklerini ve bu yönde kelam etmeye çalıştıklarını görüyorum.

İşte bu düşünce ve kelamın iktidar mücadelesi gibi algılanması sanırım asıl sorunumuzmuş meğer. Bunca zaman farkına varamadığımız bam teli burada gerilmiş de gerilmiş. Bizler “Çarşı ulan!!” dedikçe bizlere “Hadi uleen!!” denilmesi bu nedendenmiş de anlayamamışız.

Şimdi ben kendi derdimin dert olmadığını, meselelerin bizim bu küçük sıkıntılarımızın çok çok dışında ve üstünde geliştiğini yeni anlamış bulunmaktayım iyi mi?

Meğer bünyelerin birbirine yakın durduğu ortamlarda bir ele geçirme, sahip olma, bir iktidar mücadelesi verilmekteymiş. Birinin tökezlediği yerde fırsatlar alenen ortaya dökülmekte ve kapanın elinde kalabilmekteymiş. Asıl mücadele ise bu ortalığa dökülen fırsatları kapmaya çalışanlarla onlara engel olmaya çalışanlar arasında verilmekteymiş. Ooof of ki hem de ne off!!...

Benim kendi adıma bu tür bir mücadeleyle organik ya da inorganik hiçbir ilgim, niyetim olmadığı gibi hiçbir hevesim de bulunmamaktadır. Daha önce de belirttiğim gibi; Benim meselem Sadece Beşiktaş’tır. Sahip olduğum Beşiktaş taraftarlığı rütbesini hiçbir kurum, kuruluş ya da kişinin icazeti ve inayeti ile almadığım gibi hiçbir kurum, kuruluş ya da kişinin söz söyleyebilme alanında da görmem.

Kendi söz söyleme alanım ise Beşiktaş’lılık duruşu ve felsefesi ile sınırlıdır; Gayrisiyle işim olmaz. Eğer ki gün gelir de bir iktidar mücadelesi içerisinde yer almam gerektiğini hissedersem de bu, sınırlı tribünler ve onun kültürünün çok daha dışında, kültür ve aidiyetine çok daha hakim olduğuma inandığım bir alanda olacaktır.

0 yorum:

 
Hakan Kirezci - Templates para novo blogger