Dertler-çözümler...

8 Temmuz 2008 Salı

Bunca zamandır taraftar olarak dert ettiklerimize bir bakalım mı?
Ben kabaca iki kategoride toparlayabildim;
1- Sportif başarısızlık üzerine yakınmalarımız ve bunların neden olduğu, aslında ise ne olması ve nasıl olması gerektiği üzerine yapılan yorumlar.
2- Beşiktaşlılık duruşu kavramı, etik ve felsefesi üzerine kaygılarımız, eleştirilerimiz ve çare arayışlarımız.
- Yönetim yanlış transferler yapıyor kulübü zarara sokuyor.
- Borçlarımız gitgide yükseliyor.
- Gelen hocalar ya iş bilmiyor ya da iş bilmez yöneticiler tarafından rahat çalışmasına izin verilmiyor.
- Genç oyuncular İstanbul’un havasına dalıp kendilerini geliştirmiyor.
- Yabancı oyuncular uyum sağlayamıyor.
- Uyum sağlayanlar da ruhsuzlaşıyor; Büyük bir takıma gelip Türkiye hedeflerine ulaşmışlar.
- Gelişme gösteren yerli oyuncular ve başarılı olan yabancıları hemen paraya tahvil ediyoruz ve takıma katkıda bulunmasına izin verilmiyor.
Bunlar ve daha buna benzer eklenebilecekler birinci kategoride değerlendirilebilir. Var olduğuna inandığımız bu tür sorunların çözümleri de şu şekilde tespit edilmiş.
- Daha dirayetli ve işini bilen , Beşiktaş’ı seven ve de parası olan güçlü bir yönetim kadrosunun işbaşına gelmesi.
- Takımın başına iyi ve tecrübeli, günümüz futbolunu iyi bilen bir hocanın getirilip elinin kolunun serbest bırakılarak uzun vadeli çalışmasına imkan tanınması.
- Gerek altyapıdan ve gerekse de transfer yoluyla gelen gençlerin denetim altında takıma monte edilerek geleceğe yönelik kalıcı kadronun oluşturulması.
- Belki sayısı daha az ama kaliteli, oyunu kontrol edip takımı sürükleyebilecek ve satıldığında da en azından zarar etmeyeceğimiz yabancı oyuncuların alınması.
- Başarılı olmuş olan oyuncularımızın paraya tamah edilerek elden çıkarılması yerine Beşiktaş’ımızın başarısı yolunda kullanılabilmesi.
Bunlar standart her takımın standart taraftarının talepleri ve sorunları zaten. Bu tür sorunları ülkemizde olsun dünyada olsun her takım yaşayabilir ve çözümleri de aşağı yukarı bizim yukarıda saydığımız tespitlerden geçer.
Gelelim sadece bizi, yani Beşiktaş’lı olmayı kendine yakıştırmış, yaşam biçimi olarak seçmiş ve inandığı değerleri Beşiktaş’a ait sembollerle ifade etmeyi tercih eden, “Sevinmek için sevmedik”,” Beşiktaş sen bizim ahlakımızsın”, Beşiktaş’lı olunmaz Beşiktaş’lı doğulur”,”Şeref’inizle oynayın Hakkı’nızla kazanın” sloganlarını şiar edinenleri ilgilendiren ikinci başlıkta ki sıkıntılarımıza.
Nedir bunlar?;
- Beşiktaş, aynı platformda yarıştığı diğer kulüplerle benzer öğeler taşısa da öz olarak diğerlerinden farklıdır çünkü onlarla aynı rahimden çıkmamıştır. O Halkın, emekçinin harman olmasıyla büyümüş ,adalet, şeref, hak ve ahlakın simgesi olarak milyonlarca insanın simgesi haline gelmiştir.
- Beşiktaş, bu özünden koparılarak onu global sermayenin bir enstrümanı haline getirmek isteyenler tarafından günbegün ele geçirilmektedir. Futbol bir oyundur;Evet bu kabul edilebilir gerçeğin endüstri haline getirilerek üzerinden rant elde edilmesi endüstriyel sermayenin talebi olabilir ve bizi ilgilendirmez. Ancak bizim, yani halkın ve emekçinin, kendine ait değerlerini üzerinde yoğunlaştırıp simgeleştirdiği ve karşıtı olan sınıf ve güçlere karşı “Son Barikat” olarak gördüğü sembollerin bu oyuna ve ticarete alet edilmesi tarafımızdan kabul görmemiştir.
- Sponsorluk faydalı bir kurumdur. Eğer ben, örneğin Atlantik okyanusunu kürekle geçecek cesareti kendimde görüyor ancak mali gücüm elvermiyorsa sermayenin herhangi bir kanadı kendi adını üzerime yapıştırıp beni bu yolculuğa gönderebilir. Burada başarının doğumuna ebelik yapmak hizmeti vardır ve bedeli makuldur.
Ancak, başarı için gerekli olan gücü zaten arkasında kayıtsız şartsız ve fedakarca duran milyonlardan alan bir kurumun üzerine yapışma gayretlerinin adı sponsorluk değil ama olsa olsa kenelik olabilir. Kaldı ki kendi gücünü takımına koşulsuz tahsis edenler takımından “Başarı, ne uğruna olursa olsun başarı” “Her yol mübahtır” gibi Mc Carthy türü bir anlayışı tümden reddetmiş olan halkın ta kendisidir. Yani arkasına bu gücü alan bir takımın yarışma alanlarında ki kaygısı elde ettiği herhangi bir skoru korumak ya da kenarda duran teneke bir kaseyi omuzlamaktan ötesidir. Nedir peki?; Arkasında ki halkını utandırmamaktır. Onun değerlerini zedelememektir. Namerde karşı boynunu dik tutabilmektir.
Uzatmak istemiyorum hepimizin bildiği şeyler. Uzatacağım yerler ise şimdi geliyor.
Benim gördüğüm en büyük tehlike kulübün sessiz sedasız ele geçirilmesi sürecinin başlayıp hızla sürdüğüdür. Peki bu nasıl başarılıyor?
Şimdi siz inanıyor musunuz ülkenin en büyük sermaye gruplarını çatır çatır yönetmeyi becerebilenlerin geniş tabanlı bir sportif derneği yönetememelerine?
Milyar dolarlık şirketlerinin başına milyon dolarlı maaşlar artı muhtelif primlerle besledikleri ve karşılığını mutlak başarı olarak aldıkları CEO ları getirmeyi bilenlerin bütçesi yüz milyon doları biraz geçen bir spor kulübünün başına başarılı bir hoca getirmeyi dahi beceremediklerine inanıyor musunuz?
Kurtlar sofrasında kariyer hırsıyla dişlerini bilemiş, pençeleri dışarıda dolaşan en kalifiye elemanları kendi tezgahlarında en verimli bir biçimde çalıştırıp üzerinden balya balya para kazanmayı becerenlerin yirmi beş tane genç insanın bir arada uyumlu çalışmalarını sağlayamadıklarına, onların kaprislerine prim verdiklerine inanıyor musunuz?
Medyada ki beslemelerinin dezenformasyon çalışmalarıyla etkisizleştirdikleri, yıldız transfer adı altında allı pullu yeşil saha maymunlarını sahneye çıkarıp birkaç tenekeyi ellerine tutuşturdukları kitlelerin elinden en değer verdikleri varlıklarını alıp şirket haline getirdiler. Dernek- şirket, hukuk, kanun, tüzük, kural kaosuyla kafaları karıştırıp ve en kabasıyla kulübe bedelini taksit taksit ödeyip özelleştirme sürecini başlattılar ve de sürdürmektedirler. Şimdi de ticaret-siyaset-mafya üçgeni olarak çok iyi tanınan mekanizmanın devreye sokulmak istenmesiyle vites ikiye atılmaya çalışılıyor. Önlerinde ki en büyük engel ise taraftar. Nasıl etkisizleştirilir bu taraftar?
Hepimizin bildiği böl ve yönet stratejisinin yeni versiyonu hizmete girmek üzere.
Tek bir kalem etrafında toparlanmak güç birliği anlamına gelir elbette ancak şöyle bir tehlikesi de var.
Yumurtaları çalmak istersen kümesten tek tek toplamak zaman ve güç kaybıdır. Ama birisinin onları toplayıp bir sepete koymasını beklersen sana düşen sepetin sapını ele geçirmekten ibarettir.
Dikkat edilmesi gereken en önemli hususlardan birisi burasıdır. Konuyu –şimdilik- derinlere taşımak istemiyorum.
Peki şimdi gelelim sözün özüne; Ne yapmalı?
Beşiktaş taraftarı bu tezgahı bozmak yolunda fikir, proje üretip uygulamaktan aciz midir?
Değildir. Bu yazıyı okuyan her arkadaşımın en pansumanından en radikal cerrahi müdahaleye kadar mutlaka bir çözüm önerisi ve dikkat çekecek proje üretebileceğini biliyorum.
Özer Özçetin üretebilir, Gürhan Oğuz üretebilir, Serenat, Anıl,Yusuf, Deniz, ……….
Üye listemizde adı geçen her arkadaşım üretebilir. Ancak bir sorunumuz var. Üretilen projelerin hayata geçirilebilmesi için gereken yaptırım gücü yani iktidar karşımızda.
Kurtla kuzunun uzlaşması için iyi niyet sadece kuzuda olur. Kurttan bekleyemezsiniz. Ama eğer siz de kurt olmayı becerebilirseniz en azından dişe diş bir mücadeleyi göze almak zorundadır diğer kurt.
Ben kişisel olarak uygulama yetenek ve yetkisinin iktidarı zaten elde tutanlarda olduğu hiçbir projenin hayata geçebileceğine inanmıyorum. Barış içinde bir geçiş mümkün değildir. O halde izlenmesi gereken yol ne olmalıdır?
Süreci geri döndürme olanağımızın artık olmadığı ancak tüm bu endüstriyel ele geçirme eyleminin yumuşak karnının pasif durumda ki biz milyonlara dayandığını bilerek, onları ancak ele geçirmek istedikleri varlığın özünü boşaltarak engelleyebileceğimize inanıyorum. Beşiktaş’ın özü kulüp binası, tesisler, spor takımları, kasada ki paraları şusu busu değil taraftarıdır. Beşiktaş’a uluslar arası düzeyde prestij ve değer kazandıran da taraftarıdır. Taraftarı olmadan Beşiktaş Jimnastik Kulübü bizim İzmir’de ki Damlacık spor kulübünden farksız içi boş bir kabuktur. Deniz salyangozları kabukları hasar gördüğü zaman onu terk eder ve kendini başka bir kabuğa yerleştirir. Geride kalan görünüş olarak eski salyangoz sanılsa da değildir.
Beşiktaş Spor Kulübü şemsiyesi altında dünyanın en büyük amatör takımını hayata geçirebilse bu taraftar.. Sadece kişisel eşyalarını toplayarak evi terk edebilse. Nedir bunlar? Siyah-Beyaz bizimdir. Amblemimiz zorlansak da bizimdir, Kartal bizimdir ve en önemlisi Beşiktaş ismi bizimdir.
Tüzüğünü değiştirilemez maddelerle donatıp en alttan hayata başlasa, terk edilen içi boş kabuğun ne kadar daha ayakta kalabileceğini, arkası boşalmış tahta perdenin azgın sermaye savaşına daha ne kadar direnebileceğini tahmin ediyorsunuz?
İşte bu başarılabildiği, onbeş milyon Beşiktaş taraftarı gerçek anlamda son barikatın arkasına geçtiği zaman kurtla kurt olarak dişleşme yeteneğimiz ancak o zaman olabilir . Kangren olmuş kola pırlantalar takmak acımızı hafifletmez. Kesip atmak gerekir.

0 yorum:

 
Hakan Kirezci - Templates para novo blogger