Büyük taraftar projesinin hedefi ve saldırılar

8 Temmuz 2008 Salı

Büyük taraftar projesinin önümüze getirildiği ve ne olduğunu kavrayabildiğimi sandığım andan itibaren bu projenin tam bir destekçisi oldum ve olmayı da sürdürmekteyim. Yeryüzünde böyle devrim niteliğinde bir çıkışı becerebilecek taraftar kitlesinin çok az olduğuna ve ülkemiz özelinde de bu işe baş koyabilecek tek taraftar grubunun Beşiktaş taraftarı olacağına inanıyorum. Ancak;

Endüstriyelleşmenin kıskacında ki bir olgunun salt gönül, sevda ve fedakarlık silahlarıyla, birkaç kişinin sırtına yüklenerek sökülüp alınacağına dair ciddi endişeler taşıdığımı da her zaman belirttim.

Küresel düzeyde son derece sağlam yapılanmaların içiçe geçerek berkitildiği, son derece güçlü örgütlenmeler ve işbirlikleriyle inşa edilen küresel bir imparatorluğun elinden lokmasını almak için romantizmden daha fazlası gerekiyor. Örgütsüz olarak çıkılan bir yolda elbette ki bugün geldiğimiz noktayı aşamayacağımız, daha ulusal medyada dahi tek kelime yer bulamadan bu tür öncü medya güçleriyle yolumuza taş konulacağı hiçbirimiz için sürpriz olmasa gerek.

Bunlar önemli değil; şimdilik!.. Bu tür arkadan vurma görüntüsünde olan ama aksine tam cepheden gelen kalleşlikleri bir şekilde bertaraf edebiliriz belki ama ya sonrası?

Projenin hedefi hepimizce malum. Kendi sitesinde ki banner da bile açık seçik belirtilmiş. Bu hedefleri gerçekleştirmek yolunda verilecek ciddi bir mücadelenin ciddi sonuçları karşısında olabileceklerin ipuçlarını, projenin dayandığı ana güç olan taraftarın ( taraftar derken sadece Beşiktaş taraftarından sözediyorum) gizlice arkadan kuşatılma operasyonlarından rahatlıkla görebiliyoruz artık. Nedir Bunlar?

Önce, bir kulübün geleneksel yöntemlerle sözde mücadele vererek, bir “malzeme” olarak katıldığı büyük endüstriyel yemek kazanının içine Beşiktaş taraftarı ezber bozacak çeşniler katmaya ve giderek kendisi bizzat ezber bozan bir güç olarak yemeğe müdahale etmeye başlamıştı artık. Bu gücün varabileceği muhtemel hedefleri bizden daha önce öngören kazan sahipleri ise önlem almakta gecikmedi elbette.

İlk olarak “Sporda şiddet yasası” nın kendine özgü bir yorumuyla tribün liderlerini tasfiye ettiler. Bunun sonucu olarak kıymetli asma köprülerinden uygun adım yürüyen taraftarı adi adım yürüterek köprülerini sağlama almakla işe başladılar. Ardından Vedat (Benakay) kardeşin başlığında da görebileceğimiz gibi tribünlere pankartların sokulmasını yasaklama gibi bir diğer operasyonla adi adım yürümeye başlayan (maalesef) taraftarı sessiz sedasız oturtmaya çalışıyorlar.

Stadyumda konfor arayan, bu nedenle köhne! Stadyumun yıkılması için yırtınan taraftara karşı her zaman kullandığım temel argümanım olan “Amerikan beyzbol seyircisi” profilinin, taraftar mabedleri yerine konforlu ticarethanelerinde uslu seyirci haline getirilmesi için ilk tasfiye edilmesi gereken çıban başı olan Beşiktaş taraftarı böylelikle istenen kıvama ve lezzete gelebilecekti; kaynattıkları aşın tadını bozamayacaktı artık. Bunu “şimdilik kaydıyla” da başarmış görünüyorlar.

Şimdi ise tribünlerde seyirci olmaya mahkum edilmek istenen bu taraftar kalkıyor, adamların iktidarına göz dikiyor. Yani gücünün farkına varıyor ve bu gücü kullanmaya karar veriyor. Peki nasıl yapmayı planlıyor bunu?

İşte ıstırabımız da tam burada başlıyor.

Bu projenin uygulanabilirliği yönünde en büyük zaafı, gerçekleştirilebilmesinin savaştığın gücün onayına bağlanmasıdır. Bir zamanlar, arkasında ki büyük parlamento çoğunluğuna güvenerek “Bu ülkeye komünizm gerekiyorsa onu da biz getiririz” diye meydan okuyan Menderes gibi böyle bir proje uygulanacaksa onu da biz uygularız diyen (Bkz. Aziz Yıldırım taraftar projesi) bir güçten işbirliği talebidir en büyük zaaf.

Zaten bu zaafiyetin çok iyi farkında olan proje mimarlarından Özer Özçetin hocamızın projenin sitesinde yazdığı (Ama şimdi bulamadığım?) “Beşiktaş’ın aşığı kartal yürekliler” başlıklı yazısında bu endişeleri kendisinin de paylaştığını ve “Eğer” kulüp yönetimince kabul görmezse farklı alternatifler sunduğunu görebiliriz.
“…Burada beklenen beklediğimiz veri tabanı oluşturmak sayımızı bilmek tespit etmektir.Ondan sonraki aşamada kulübümüze ön anlatımını yaptığımız isim listesini sunup proje nasıl hayata geçeri tartışmak tartıştırmaktır.Burada ciddi olarak kulüp buna eğilir belli hesap yapıp şu kadar kişi ile şu bütçe oluşuru, anlar ve mantıklı bulursa zaten herşey resmi yürüyecektir.Yok eğer kulüp biz bu işlere girmiyoruz derse o zaman tüm temsilcilerle buluşup taraftara açık bir panel yapacağız,insan gücümüz neyi becerir neyi başarırı tartışıp işi tüzel kişilik üzerinden yürütmeye çalışacağız.Genel kabul görürse,işin para ve bütçe ayağını harekete geçirmek için bir fan kulüp kuracağız.Burada toplanacak rakamları ya kulübe aktaracağız,ya bir iki şubeyi alacağız veya transfer yapıp kulübe hediye edeceğiz veyahutta okul kuracağız… (Özer Özçetin)”

İşte benim kişisel olarak desteklediğim ana fikir de bu alternatiflerden birisi olarak öne çıkıyor.

Bu projeyi kulübe sunmak ve kabul görmesini ummak gibi bir hayale kapılmadan, hemen kurulacak bir tüzel kişilik (Taraftar derneği ya da şirket) üzerinden yürütmek. 300 bini aştığı söylenen gönüllü sayısını 500 bin olarak hedefleyip , 20 milyon dolar nakit ve bir milyon dolarlık aidat gibi dev bir bütçeyle şubelerden birkaçının mali ve idari yükünü “tüzel kişilik” olarak üstlenmek.

Eğer sadece futbol taraftarı değilsek.
Eğer Beşiktaş armasının olduğu her yerdeyiz diyebiliyorsak.
Bu projenin yol haritasının sadece bu olması gerektiğini savunuyorum.
Böylelikle etrafımızı sarmaya çalışanların gitgide daralan çemberinin bu zayıf noktasından (Amatör şubeler) kırılabileceğini ve kendi çemberimizi oluşturma sürecinin bu şekilde başlayacağını düşünüyorum.

Bu süreç, yine “şimdilik” kaydıyla itin köpeğin ilgi alanı dışında kalacağından bu işe baş koyanların incitilmesinin ve en aşağılık yöntemlerle engellenip küstürülmesinin de önü alınabilir.

0 yorum:

 
Hakan Kirezci - Templates para novo blogger