Bizimkiler...

8 Temmuz 2008 Salı

Keşke herşeyi endüstriyel futbol gerçeğine yükleyip de ruhumuzu ferahlatabilseydik ama öyle değil işte.

Endüstriyel futbola karşı çıkmanın temelinde endüstriyelleşme olgusunun omurgasını oluşturan kapitalizme karşı olmak yatmıyor mu? O halde bu karşı çıkışın da temelinde anti-kapitalist bir tavrın olması gerekmez mi? Yoksa, doğası gereği karlı gördüğü her alana el atan, yatırım yaparak karını ve sermayesini büyütmeye çalışan büyük sermaye gruplarına niye kızalım ki? Onlar kendi hesaplarına göre, kendi çıkarlarına en uygun tavır içerisindeler zaten.

Burada sorgulanması gereken konu; Geleneksel insani değerler adına savunduklarımıza karşı dayatılan yeni ahlak biçimine karşı durup duramadığımızdır, yoksa parasını verip onun bunun formasına, mabedine adını yazanların hayatı yorumlayış biçimleri değil. O biçimi biliyoruz zaten. Kendimizi biliyor muyuz peki?

Bugün lisanslı ürünler adı altında zaten sahibi olduğumuz renkleri ve armayı çul çaput, çanak çömlek üzerine koyup % 500 ihtikarla yine bizlere kakalanmasına "Kulübüme destek oluyorum" mantığıyla sahip çıkan;

"İnönü yıkılsın yerine 50 000 kişilik stad yapılsın" diyerek, karşı çıkan herkesi de gerici olmakla itham eden;

"Yıldız futbolcu isterüz, şampiyonluk isterüz" diye kazan kaldıran;

Yıllarca Avrupa, Avrupa nidalarıyla inleyip de pek değer verdikleri Avrupa'nın en önemli ikinci kupasında yenilgisiz tek takım olarak yürüyen ve adını şampiyonluk adayları arasına bilek zoruyla kazıyan basketbol takımımızı bir kaç yüz kişiyle oynamaya mahkum eden, müthiş(!) desteğini onlardan esirgeyen büyük(!) Beşiktaş taraftarı kendini biliyor mu gerçekten?

"Bunun adı endüstriyel futbol değil sadece talandır"

Talan zaten endüstriyelleşme sürecinin lokomotifi değil midir? Şimdi incelmiş bir takım davranışlar Real Madrid ağayı, "Para bende" başlıklı görgüsüz talancılık kültüründen muaf mı tutacak yani?

Menderes, zamanında çok büyük bir parlamento gücüyle iktidardayken şunu diyor; "Bu ülkeye komünizm gerekiyorsa onu da biz getiririz".

Çok büyük sermaye güçlerine sırtlarını dayayanların "Vefa gerekiyorsa onu da biz gösteririz" ya da dayandığı çok büyük etnik kökenli taraftar gücünden ürktüğü için üç-beş kuruş para vererek formasına Unicef yazdırma gibi hayır gösterileriyle gözboyayanları aklayıp bizim azgelişmiş işbirlikçilerin acemiliklerini endüstriyel ahlakdan mazur göstermek ne kadar doğrudur acaba?

Takımının kaptanını takas aşağılamasına maruz bırakanlar... Vestelden yedikleri baba kazığın ardından "Ben Beşiktaş gibi büyük bir camianın kaptanını bu yolla alıp oynatmayı zul addederim" diyerek yüz şampiyonluktan daha büyük bir payeyi ıskalayanlar... Ben artık bunların hiçbirisine kızamıyorum bile. Onlar beslendikleri bataklıkta batmamak için kendi yaşam mücadelelerini veriyorlar; tıpkı varlığını sürdürebilmek için bir hücreye yamanan ve onu yok etmek pahasına özünü emerek yok eden virüsler gibi.

Ben ümitlerimi bağlayacağım babaları bunların daha bir endüstriyelleşip de incelmelerinde aramıyorum.

Ben ümitlerimi bağlayacağım babaları aslında hiçbir yerde de aramıyorum.

Ümitlerimi hiçbir yere de bağlamayacağım zaten; sadece yaşadığım sürece ardında durmayı sürdüreceğim "Son barikat" olgusunun ardında saklamaya devam edeceğim; vefa duygularımla, duruşumla,geleneklerim ve diğer tüm değerlerimle birlikte.

Ta ki endüstriyel ağaların dümensuyunda çağlayan bizimkilerin o barikatı tepemize yıkacağı ana kadar.

0 yorum:

 
Hakan Kirezci - Templates para novo blogger