Fasulyeler ve patatesler...

8 Temmuz 2008 Salı

Taraftarın kendisini takımına adamasına dair ettiği bazı laflar münevveran taifesi arasında hep alayla karşılanır. Bu adanmışlık kimlik bunalımına bağlanır, eğitim yetersizliğine bağlanır; o da yetmez iş karakterlerin yetersizliği boyutuna kadar taşınır hayasızca. Öyle ya insana dair tüm ideolojilerden münevveran sınıfı sorumlu olmuştur. Tekel onlardır ya, ağızlarını büzecek ne ipleri vardır bunların ne de çüş diyeni. Oysa bilmek, anlamak bu denli zor mudur ki insan olmak sadece tabiatın evrilmesinden sıçrayan basit bir tesadüften ibarettir. Halbuki taraf olmak bir öz tercihtir. Enjekte edilmez, melezlenmez, genetik müdahaleye asla izin vermez. Burada analiz edilmesi gereken şey taraf olanın söylemi değil bizzat naturasıdır. İşte bu naturayı da biz analiz edelim de kendi aydınlığından gözleri kamaşanlara bir nebzecik gölge olsun.

Taraftarlık bir özellik, bir tanrı vergisi değildir bizzat tercihtir dedik. Burada irdelenmesi gereken, bu tercihin bastığı hatta köklendiği zeminin kendisi olmalıdır. Tercihleri yönlendiren nelerdir? Nerelerden beslenip büyür ve nerelere değin uzanabilir?

Bir taraftarın, içinde yer aldığı devasa kitlenin hamasi söylemlerinden etkilenip, adanmışlık üzerine son derece keskinleşebilmesi kuvvetle muhtemeldir ancak bu işin mihenk taşı başarı/başarısızlık ekseninde ortaya çıkan gerçek tavırdır. İşte lisanslı taraftar takkelerinin düşüp de muhtelif yoğunluktaki kellerin ortalığı aydınlattığı zamanlar bu zamanlardır. Kazananın ardında oluşan kortejin ters istikametinde yol alan bizimkiler, ardına baktıklarında ne görmektedirler? Başarı nedir? Şart mıdır? Taraftarlığın beslendiği ortam mutlak başarı mıdır yoksa başkaca dinamikleri de mevcut mudur gönüllerde?

Fasulyeler güzel bitkilerdir. Sırık fasulyesi hele daha bir güzeldir. Kökleri toprakta çok derine inmez ama o kadarcığı bile onun gökyüzüne uzanıp gitmesine yeter de artar bile. Gövde kalınlaşır, küçücük kök emebildiği kadar emer topraktan ve gönderir gövdeye, yapraklara ve tomur tomur fasulye meyvasına. Birkaç metre kareye dikilen fasulye bitkisi kısa sürede ortamda yemyeşil bir cümbüş yaratmasını bilir hep. Toprağa bağı zayıftır dedik ya ışığa da bir o kadar düşkündür. Oysa; hemen yanıbaşında, aynı büyüklükte bir alana dikilen patates bitkisi o kadar gösterişli bir tavır sergileyemez. Bitkinin toprak altında kalan yumruları nişasta bakımından zengin olduğundan önemli bir besin maddesidir. Bitkinin toprak üstü kısımlarında zehirli alkoloitler bulunmasına karşılık yumruları zehirli değildir. Susuzluğu giderir. Barsak solucanlarının düşürülmesine yardımcı olur. Sert bir şey yutulduğu zaman yabancı maddenin vücuda zarar vermeden çıkartılmasını sağlar. Basur memesi, yanık ve çıbanların ağrılarını geçirir.

Bu iki bitki arasındaki temel fark ilkinin toprağa son derece zayıf köklerle bağlı olmasına karşın sürekli ışığa saldırması, ışıktan mahrum kaldığı zaman da çabucak ölmesidir. Oysa diğeri ışığa çok az ihtiyaç duyar. Işık onun için belirleyici olmamıştır hiçbir zaman. Beslendiği ana kaynağın toprağın ta kendisi olması bir yana kendi en değerli varlığını da bu beslendiği toprağa emanet etmiştir. Öyle kulağından tutup sökemezsiniz.

Beyazımız bizim aydınlıktır, temizliktir ve bir deyişimize göre de hayattır. Siyahımız ise aynı deyişe göre ölüm olarak tarif edilse de bana göre topraktır siyah. Orada gözlerden uzak tüm değerli varlıklarımızı saklar, korur ve büyütürüz. Başarıya özdeş gibi görünen beyazlığa küçük bir kısmımızı salarız ama o da zehirlidir. Sakındığımız değerlerimizi ise gerektiğinde susuzluğumuzu gidermek, yutulan sert şeyleri zarar vermeden çıkarıp atmak, barsak solucanlarını dökmek ve basur memelerini, çıbanları yok etmek için kullanabiliriz. Bu şansımızı her zaman kara toprağımız muhafaza eder.
İşte sözün boğazını sıkacağım yer; Taraftarlık tercihtir. Tercihler değişebilir. Ama Beşiktaş taraftarı olmakla Beşiktaşlı olmak arasındaki fark fasulyeyle patates arasındaki fark kadardır.

0 yorum:

 
Hakan Kirezci - Templates para novo blogger