Endüstriyel ahlak üzerine...

8 Temmuz 2008 Salı

Uzunca bir süredir söylemlerimizde endüstriyelleşmeye verip veriştiriyoruz. Öyle ki an gelecek, bu kavramında içi iyice boşaltılarak anlamsız, dillere pelesenk bir kuru kabuğa dönüşecek, iyice kanıksanacak diye korkuyorum. Tıpkı sevgi gibi; paylaşım gibi; dostluk, barış gibi; özgürlük, demokrasi gibi...

Anlamsızlaşan kavramlar zamanla üzerimizde ki olumlu ya da olumsuz tüm etkisini yitiriyorlar. Kullanıldıklarında, artık temsil ettiklerini muhatabına hissettirmekten aciz kalıyorlar. Gün gelecek ve birileri soracak böyle giderse;
“Endüstriyelleşme deyip duruyoruz da, kardeşim ne zararı varmış ki bu endüstriyelleşmenin? Tutturmuşuz gidiyoruz endüstriyelleşmeye hayır diye. Sıkıldık be arkadaş”

Dikkat ettiyseniz endüstriyel futbol deyimi yerine endüstriyelleşme kavramını kullanıyorum sürekli. Bunun nedeni, bu kavramın genel ahlakının ister futbol olsun ister beyaz eşya ticareti olsun hayatın her alanını kucaklama eğilimidir. O halde karşı çıkarken bu ahlakın farkına varmalı ve de neye karşı çıktığımızın bilincinde olmalıyız.

Bu kadar çene yaptıktan sonra uzun terminolojik, akademik ve felsefi analizlere girmek yerine kısa bir örnekle yetineceğim. Sanırım bu kadarı bile söz konusu ahlakın temel niteliğini ele vermeye yetecektir.

Şu sıralarda yok gerçi; pek rastlamıyorum ama yaklaşık bir ay öncesine kadar televizyonda sık sık karşılaştığım bir reklamdan söz edeceğim. Sanırım Siemens firmasının ürettiği pek afili mutfak eşyalarıyla ilgili bir reklamdı. Koca bir salonu muhtelif marifetleri olan eşyalarla donatmışlar. İşte ne bileyim, fırın asansörlüymüş de, kendi kendine ayar yapmaktaymış. Aspiratör şöyle çeker böyle üflermiş. Ocakları ise başka bir şey canım. Ocak değil sanki uzay mekiği mübarek. Vb...vb...vb...

Tüm bu marifetlerini ballandıra ballandıra anlattıktan sonra finalde arka ses aynen şöyle diyor bizlere; “Siz, böyle bir mutfağa layık olabilmek için ne yapardınız?”
Endüstriyel atılımın utangaç dönemlerinde bu tür yenilikleri “Siz tüm bunlara layıksınız, sizlerin rahatı için ürettik, herşey sizin için” benzeri sloganlarla sunarlarken artık geldiğimiz nokta tam budur. “Siz tüm bunlara layık olabilmek için ne yapardınız?”

Bu ahlak anlayışı, yakındır ki bizlere “Siz bu takıma layık olabilmek için ne yapardınız?” diyecektir. Bugün globalleşen endüstrinin gürbüz oğlanı Fenerbahçe artık kendine taraftar seçmekte. Öyle her önüne geleni taraftar olarak kabul etmemekte ve pek değerli stadyumlarına taraftarı seçerek almakta. Taraftar kartı olmayan artık bilet bile alamıyor. Şimdilik o kartları istedikleri miktarda satamadıklarından sınırlı olarak uygulansa da pek yakında papazın çayırına üye olmayan giremeyecek gibi.

Darısı Aslantepenin başına elbette. Alay-ü vala ile attılar kutsal mülkiyet kalelerinin temelini. Yakında korkarım ki oraya girebilmek için de harbi ultra olmaları gerekecek aslan parçalarının.

Önce rakip taraftar kontenjanı denilen kılçıktan kurtulmak gerekiyor tabii. Yavaş yavaş yerleştiriliyor “evimizde misafir görmek istemiyoruz” ilkesi, “Ben kimseye gitmiyorum, kimse de bana gelmesin kardeşim” anlayışı.

Dönen çarkların arasına sıkışıp duran gerçek taraftarı kıramadıkları için elemek istiyorlarsa eğer, çare “Topunuzun çarkına.......” deyip, basarak ellerimizi toprağa ağır ağır doğrulmaktır.

250 bin fidan başlarını doğrultmuş şimdiden. Milyonlarcalık orman olmak tek çaredir.

0 yorum:

 
Hakan Kirezci - Templates para novo blogger