Felsefe: bir düşünme eylemi...

7 Temmuz 2008 Pazartesi

İnsanların karşılıklı alışveriş eylemi içerisinde bir arada olmaktan kastettikleri şeye sosyal yaşam deniliyorsa, ben tam burada yaşamdan müstafi sayılmaktayım.

Bu duruma çürüğe ayrılma yada erken terhis de diyebilirsiniz. Böyle konuşlanıldığında, düşünmek, fiili enerji tasarrufu açısından en yararlı eylem olmaktadır; hiç kuşkunuz olmasın.

Bir de yararsız birikimleriniz eğer gereğinden çok daha fazlaysa, önünüzde son derece geniş bir slalom alanı kalmaktadır ki boş boş otururken yapılabilecek en uygun iş bu alanda alabildiğince kıvırtmaktır.

Siz böylesine turlarken, karşınıza çıkabilecek eski bir dostla istediğiniz sohbeti, istediğiniz uzunlukta yapabilme özgürlüğünüz vardır. Hatta bir süre sonra onları, birlikte bir akşam yemeğine bile davet edebilirsiniz.

Nerede mi?.. Yaşamınız bomboş…. İstediğiniz herhangi bir yerinde…

Bir zamanlar delilik kavramı yoktu insanlar arasında. “Farklı algılar” vardı ve söze dökülmek üzere kurulmamış sözcüklerle konuşuyorlardı; Hiç bilinmeyen ama anlaşılabilen sözcüklerle…Kumun üzerinde ki izlerin değil ama o izleri bırakan figürlerin sözcükleri…Aklın ışığından korunmak için bilincin derinliklerine saklanan gölgenin sözcükleri..

Şimdi o bilinçle birlikte aklı da geride bırakarak kendi bütünlüğüne karışmak üzere geriye, herşeyi örten kalın tarih tabakasının en alt sınırına doğru gidiyoruz.

Tarih, geriye gittikçe daha bir soğur. Işığın yutulduğu, aklın ağır ağır yitirildiği sakin devinimli bir yoldasındır ve üşüdüğün sürece bil ki yol doğrudur.

Muhakemenin dayanılmaz cazibesi, aklın hükmetme şenliklerinde verilen hükmün taç olarak kafamıza geçirilmesi ile son buldu. “Durum” un üzerine kesif bir sis tabakası gibi çöken muhakeme gücü her zaman ”durumu” hissetmemize engel olmuştur. Karanlığa hüküm sıkan bu silahın gücü karşısında çaresizliğimizin anıtı olan aklımız, son derece cesur olup kaçmamakta direndiği sürece tacımız parıldamayı sürdürecektir.

Bizler, tebaası olmayan krallar kitlesiyiz. Krallık her birimize teker teker hükmedildi ve hüküm giymiş krallar kitlesi olarak ilk işimiz tacı en çok parlayanları peygamber atamak oldu. Bu peygamberler aklın kutsal ışığında yazdıkları kutsal kitaplarıyla tarihimizi daha bir aydınlattılar. Daha bir aydınlanma daha parlak hükümler ve daha krallar yarattı ve onlarda daha peygamberlerini…
Şimdi bizler, bu kez ümmeti olmayan peygamberler kitlesiyiz ve görevimiz tacı nurlu tanrılar atamaktır.

Yabacılaşmanın sonu, tarihin gerilerinde biryerlerde, “Büyük yarılma” sonucu açığa çıkan aklın ve onun ışığının geride bıraktığı karanlık bir çukurdadır. O büyük özdür.

“Yabancılaşma” denilen asıl olandır.

Büyük yarılmayla birbirinden ayrılan algıların anlaşılmaz dili "Büyük kapatılmaya" maruz kalmıştır. Bunun "Akıl" çerçevesinde yaratılan mazereti "Psikoloji bilimi!" dir ki Bu yeni peygamber öz olanı aklın ışığında gizlemekle görevlidir. "Yalnız" olması gereken insanı sosyalleşmeye zorlayarak özden uzaklaştırmaya ve ondan korumaya! çalışmaktadır.

Büyük yarılma öncesinde konuşulan dili yeniden keşfetmek, onu anlamak ve "Yabancılaşma" olarak gösterilen karanlık çukurlarımıza geri dönmeyi başarabilmek.. Sanırım insanlığın sorunu bu.

0 yorum:

 
Hakan Kirezci - Templates para novo blogger