Çarşı üzerine (5)

8 Temmuz 2008 Salı

Beşiktaş taraftarı, muadili olan diğerleri ile aynı süreçten geçti geçmesine ancak sahneye çıkışı sanatçı kapısından olmadı. Hatta sahneye bile çıktığı söylenemez. Gösterinin devam ettiği sahnenin dekoru arkasında ayrı bir gösteri kendiliğinden gelişince gözleyen, izleyenlerin dikkatleri de sahne arkasına yöneliverdi haliyle.
Sözünü ettiğim bu sürecin önceden planlanan hedeflere varabilmesi için işlenen materyal, diğer ikisi irdelendiğinde doğru materyaldi. “Endüstriyel futbolun istediği, sorun çıkartmayan, stadyumu istenilen şekilde kullanan, ürünleri iştahla tüketen, yönetimler ile mesafeli duran taraftar olmak…” İşte bu ifadelerle tanımlanan mamul maddenin hammaddesi diğerlerinde cuk otururken, Beşiktaş taraftarı önce sınıfsal genetiği sonra da Şeref Beyler, Hakkı Kaptanlar ve son olarak Süleyman Seba ile süregelen düzenli aşılamaların bünyede oluşturduğu antikorlar tarafından belli oranda korunmayı becerebilmiştir. Serdar Bilgili ve Yıldırım Demirören eliyle uygulanan endüstriyel-modern genetik mühendisliği bünyede bir takım arazlar yaratmış olsa da öz aynen kendini korumayı bilmiş ve itirazını sürdürebilmiştir.
Çarşı, bir taraftar grubu olarak bu özden beslenip Beşiktaş taraftarının muhalif kimliğini dışa vurmayı iyi becerdi doğrusu; öyle ki, bir süre sonra tüm Beşiktaş taraftarı kendisini çarşı olarak ifade etmeye başladı. Bu durum bazen pratik, bazen duygusal ve bazen de kişisel sorunları ön plana çıkardı. Çarşının pratik sahipleri olan dar bir kitle ile felsefi anlamda sahipleri olduğunu düşünen/sanan geniş kitleler arasında bir anlaşmazlığın sıkıntıları sık sık su yüzüne çıkmaya başladı. Sorun kısaca şuydu artık; Çarşı kimdir? Bir Beşiktaş taraftar grubu mu, yoksa tüm Beşiktaş taraftarının genel adı mı?
Ben burada meseleye sadece ve sadece en genel manada Beşiktaş taraftarının her türlü özel/genel, gizli/açık ilişkilerden alesta olarak salt duygularıyla yaklaştığı açıdan yaklaşabiliyorum çünkü ben, en genel manada bir Beşiktaş taraftarıyım. Benim için çarşı sahip olduğumuz tribünlerin gür sesi, milyonlarca taraftarın (yani benim) gözler önündeki temsilcisi ve benim bayraktarlığımı yapmasından gurur duyduğum duygusal anlamda kendimi ait hissettiğim bir felsefenin adıydı. Bu taşınması çok ağır ve paylaşılması gereken bir yüktü ama taşınamadığı gibi paylaşılmaya da yanaşılmadı.
“kendi ahlakı, kendi vicdanı olan, en azından tribündeki duruşları ile iyicil bir muhalefet gösteren, sürekli ilerleyen bir ruh hali olan, kendine özgü organizma” tanımı Beşiktaş taraftarını tarif eden bir tanımdır. Çarşı liderlerinin tribünden çekilmesi bir yana çarşının tribünlerden çekilmesiyle dahi yok olabilecek bir şey de değildir. Beşiktaş taraftarının varlığını ve duruşunu besleyen unsurlar yukarıda da sözünü ettiğim genetik yapı ve yapılan doğru aşılardır. Bunu ortadan kaldırabilmenin mekanizmaları bir basın toplantısından çok daha geniş, toplumsal bir çap ister. Bu da ancak ihtilal olurdu ki ihtilali kime karşı yapacaksınız? İhtilalcilere karşı mı?

0 yorum:

 
Hakan Kirezci - Templates para novo blogger